DOLAR 32,3392 0.22%
EURO 35,1035 -0.15%
ALTIN 2.306,551,29
BITCOIN 22840832,68%
İstanbul
16°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Vakanüvis, İtalya’nın diktatörlük tarihini yazdı

ABONE OL
Temmuz 15, 2021 10:08
0

BEĞENDİM

ABONE OL
İtalya Başbakanı Mario Draghi’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik hadsiz sözleri, diktatörlüğün tarihsel köklerini de akıllara getirdi. Draghi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a adapsızca saldıracağına, ülkesinin Eski Roma’ya kadar uzanan tarihine baksa, diktatörlüğün kendi icatları bir yönetim şekli olduğunu bilirdi. O kadar ki, “diktatör” adını bile İtalyanlar bulmuştu. Antik çağda krallıkla yönetilen Roma’nın son kralı Lucius Tarquinius Superbus, zalim bir yöneticiydi. Ülkenin ileri gelenleri, baskıcı yönetime son vermek için harekete geçtiler ve kralı devirip yönetime el koydular. Böylece “cumhuriyet” rejimi başlamış oldu. İlk zamanlar ülke konsüller vasıtasıyla yönetildi ancak kısa bir süre sonra, zalim kral Supebus’u aratmayacak yeni zalimler ortaya çıktı. Roma tarihi akarken, yönetim biçimine dair buluşlar da hayata geçmeye başladı. Oluşturulan senatoda, siyasi bir makam olarak “diktatörlük” kavramsallaştırıldı. Diktatör, Latincede “emir veren, dikte eden” anlamına geliyordu. Romalı seçkinler, olağanüstü durumlarda baştaki yöneticiye konsüllerin yetkisinin üzerinde yetkileri bir süreliğine veren düzenlemeler yaptılar. Ancak yetkiyi alan, gücü ele geçiren yönetici, bu geçiciliği pratikte anlamsız kılıyor, baskılarla yetki süresini tekrar tekrar uzatıyordu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ar. Gör. Selahattin Eren’nin “Roma Diktatörlüğü” başlıklı makalesinde anlattığına göre, Roma seçkinleri, aslında diktatör kelimesini fazlaca kullanmaya istekli de değillerdi. Onun yerine daha yumuşak bir tabirin, “Magister Populi” (Halkın Efendisi) sıfatının yaygınlaşmasını istiyorlardı. Sezar’la birlikte imparator deyimi de dolaşıma girmişti. Ancak halk, yöneticilere yönelik hoşnutsuzluklarından dolayı başa geçenlerin hemen hepsine “diktatör” diyordu. Roma’daki sisteme göre, diktatörün yardımcılıklarında konsüller bulunuyordu. Konsül, diktatör adına pek çok yetkiyi kullanıyordu. Mesela, meşhur Brütüs de diktatör Sezar’ın konsüllerinden birisiydi. Diktatörlerin keyfi idaresi zaman içerisinde birçok tuhaflığa da yol açmıştı. İdarede, zalimlik ve akıl sağlığı eksikliği başa baş haldeydi. MS. 37’de imparator olan Caligula, garip tutumlarıyla ünlü olmuştu. Bir keresinde, İngiliz Kanalı’na sefer düzenlemiş, askerlere kumsalda savaş pozisyonu aldırmış ve “deniz kabuklarını savaş ganimeti” adı altında toplatmıştı. Caligula, çok zalim birisiydi. Sayısız insan öldürdü, kimisini küçük düşürücü uygulamalarla cezalandırdı. Vahşi hayvanları, ölüm cezası almış mahkûmlarla besliyordu. Sevdiği bir atı vardı, onu yardımcısı ilan etmişti. Elmaslarla süslenen atın önüne ciddi ciddi güncel devlet işlerine ait belgeler konuyordu. Saray maiyeti ata gerçek bir konsülmüş gibi davranmak zorundaydı. Sarayda bir genelev açan da yine Caligula’ydı. Yöneticileri eşleriyle yemeğe davet ediyor, sonra en beğendiği yönetici eşini alıp yatak odasına geçiyordu. Yemektekilerin ayrılmamasını isteyen Caligula, masaya dönüşünde birlikte olduğu kadına dair anlatılara başlıyordu. Caligula, azgınlıkta sınır tanımıyordu. Birgün kendisini “tanrı” ilan etti. Sabaha karşı sarayda, “Ey güneş, doğ” diye emir vererek dolaşıyor, güneş doğunca da bunun tanrılığının bir göstergesi olarak kabul edilmesini istiyordu. Bir tapınak yaptırdı, içine heykelini koydurdu, heykele o gün giydiği kıyafetlerin aynısını giydirdi. Caligula, sonunda MS. 41’de etrafındaki seçkinler tarafından düzenlenen bir suikaste maruz kaldı. Öldürülmesinin ardından bütün heykelleri, portreleri yok edildi. Bilinen adıyla Nero / Neron, tam adıyla “Nero Claudius Caesar Augustus Germanicus”, MS. 54’te imparator olmuştu. Neron, tarihte en kötü anılan imparatorlardan biri oldu. Önce üvey kardeşi Britannicus’u öldüren Neron, sonra sırasıyla annesi Agrippina ve karıları Octavia ve Poppaea’yu katletti. Onu tarihte “unutulmazlar” arasına sokan eylemi ise meşhur Roma’yı yakma çılgınlığıydı. Neron’un bu vahşetine kılıf bulmaya çalışanlar, “Roma’yı yıkıp daha güzel bir şehir haline getirmek için yaptı” görşünü savunsalar da dönemin pek çok tarihçisi bu olayı onu dizginlenemez çılgınlığına bağlamakta. O devrin yeni dini olan Hıristiyanlığa karşı putperest atalar dininde sabit kalan Neron, Hıristiyanlara büyük zulümler yaptı. Neron’un, “Hıristiynalardan oluşan çıralar” yaptığı da kayıtlara geçmişti. O da layığını buldu ve MS 68’de, önce intihara yeltendi ancak başarılı olamadı, yanındaki azatlı kölesi ve sekreteri Epaphroditosson ise son bıçak darbelerini indirerek Neron’un hayatını sonlandırdı. Lucius Aurelius Commodus MS 180’de imparator olmuştu. Kendisini Yunan tanrısı “Herkül”e benzetmeye çalışan Commodus, sık sık aslan postu giyip araba yarışlarına katılırdı. İmparator ayrıca tam bir kılıç müsabakası düşkünüydü. Ancak onun müsabaka anlayışı biraz faklıydı. Arenada kılıç müsabakaları düzenler, eline en iyisinden gerçek bir kılıç alır, rakiplerine ise tahta kılıçlar verirdi. Kolayca tahmin edileceği üzer sonra da onları katlederdi. Senatonun ileri gelenleri Commodus’tan iyice yaka silkince, bir gence onu öldürme görevini verdiler. Halk, öldürülen Commodus’un cesedini Tiber Nehri’ne attı. Commodus’un ismi bütün kamu binalarından ve kayıtlardan silindi. Roma / İtalyan tarihinde yukarıdan bu yana anlatılanlardan çok daha fazlası var elbette ama tüm diktatörleri sayıp, icraatlarını anlatmaya “byete”lar yetmez. Bu vadide son isim ise Benito Mussolini. Mussolini, 1922’den itibaren İtalya’nın faşist lideriydi, ilk olarak başbakan, sonra da diktatörlük yetkileriyle ülkeyi yönetti, “Il Duce” unvanını aldı. Müttefiklerin Sicilya’yı işgal etmesi üzerine, 1943’te Alman diktatör Adolf Hitler’in desteğiyle Kuzey İtalya’da kurulan Alman kukla devleti “Salo Cumhuriyeti”nin başına getirilen Mussolini, bir daha savaşı lehine çeviremedi ve ölümüne kadar muhataralı günler geçirdi. Mussolini ve metresi Clara Petacci, 28 Nisan 1945’de bir İtalyan partizan tarafından vurularak öldürüldü. Mussolini ve Petacci’nin cesetleri daha sonra ayaklarından asılarak halka gösterildi. Başlangıçta Mussolini, belirsiz bir mezara gömüldü ancak 1946’da mezarındaki kalıntılar faşist destekçiler tarafından çalındı. Daha sonra kalıntılar ele geçirildi ve 11 yıl boyunca halktan gizli tutuldu. 1957 yılında ise kalıntılarının, memleketi Predappio’daki Mussolini aile mezarlığına defnedilmesine izin verildi. Mussoli’inin mezarı zaman içerisinde neo-faşistler için bir “hac” yerine dönüştü. Uzun süredir Mussoli’nin her ölüm yıldönümünde mezarının etrafında neo-faşist mitingler düzenleniyor. Unutmadan, İtalya’nın Salo kasabası (Eski “Salo Cumhuriyeti”) Belediye Meclisi geçtiğimiz yıl şubat ayında, Mussolini’ye verilen “fahri hemşerilik” unvanının geri alınmasına dair teklifi, 3’e karşı 14 oyla reddetti.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

SON DAKİKA HABERLERİ

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.